Ülkemizin en büyük problemlerinden birisi kitap okumak. İşte bu noktada Sosyal Kütüphane Projesiyle karşılaştım. Gelin bu projeyi yakından tanıyalım. Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü Proje Destekleri kapsamında Sosyal Kütüphane Projesi; başvuru yapılmış ve kabul edilmiştir. Proje, birçok kurum ile işbirliği içerisinde yürütülmektedir. Proje kapsamında işbirliği toplantıları, çalıştaylar yapılmaktadır.
Bu proje hakkında edindiğim bilgileri ise değerli okurlarımla paylaşıyorum; yerel, ulusal ve küresel sorunların çözümü, toplumsal dönüşümün en küçük yapı taşı olan insanın değişimi, gelişimi ve dönüşümü ile mümkün olacaktır. Değişim, kişinin kendisiyle başlar. Bu da algıları açmak, kişisel potansiyeli artırmak, yaşama ait her şeye farklı açılardan bakabilmekle olur. Farklı bakabilmenin en iyi yolu okumaktır! Özgürce, her renkten ve her dilden yazarın okunmasıdır. Bireysel çaba ve gayretler bu anlamda çok önemlidir ve aslında bir sorumluluktur. Her bireyin kendi potansiyeli doğrultusunda yapabilecekleri, zincir halinde etkileşimle topluma yansır ve toplum dönüşür. İnsanın bilgisi ve bilinci değişmeden ne dünya değişir ne de insan. Sen değiş ki dünya değişsin.
Okumak, başka hayatlardan haberdar olmaktır. Başka algılardan, başka önceliklerden, başka acılardan, farklı fikir ve düşüncelerden: Haberdar oldukça, geldiğimiz noktaya ayrı yollardan ulaştığımızın farkına varırız. Bu farkındalık bize, bizim gibi olmayanı kabul etmeyi öğretir. Kendimize ve başkasına saygı duymanın vazgeçilemez bir gereklilik ve erdem olduğunu gösterir.
Okumak; dünü, bugünü ve yarını okumaktır. Güçlü toplumun inşası zihinlerin güçlenmesiyle mümkün olacaktır. Okumak zihni güçlendirmektir. İnsanın bilinci değişmeden dünya değişmez!
Sosyal yapılardaki derin dönüşümler yeni düşüncelerin oluşumuna ve gelişimine zemin hazırlar. Tam da böyle bir dönemin arifesindeyiz.
Şimdi sıra sizde. Okuduğunuz kitabın gücü iliklerinize işlemiş olsun. Hafızanızda tam bir bahar temizliği yapan, içinize işleyen, size dokunan, sizi derinden sarsan satırlar başkalarını da etkileyecek, kişisel yolculuklara çıkaracaktır.
Buluttan Sonra
Mojtaba Nahani
'Babak Zamanı Buluttan Sonra' romanı Aleni Kitap'tan Mojtaba Nahani'nin çevirisiyle okurlarıyla buluştu. İranlı şair, yazar ve çevirmen Nahani, tam bir edebiyat emekçisi. Elbette pek çok şair ve yazar, edebiyat adına fikirler üretiyor, yazılarını yazıyor fakat Nahani başka. O tam bir emekçi edasıyla titiz çalışarak, kendini edebiyata adayarak boy gösteriyor. Üstelik böbürlenmeden, mütevazi şekilde. Ben Mojtaba Nahani'nin çevirisiyle kitapseverlerin gönlüne giren romanı çok sevdim. Çok akıcı ve sizi yormadan, usulca anlatıyor derdini 'Babak Zamanı Buluttan Sonra' kitabı.
Kitabın önsözünde şu ifadeler yer alıyor: Şehrin üzerinde garip bir bulut vardı. İnsanın dizine kadar inen o bulutlar, öylesine alçaktı ki artık ayaklarını bile göremiyordun. Bazıları bu bulutlara 'sis' diyordu, ama ben 'ısrarcı bulutlar' diyordum, 'davetsiz misafir' diyordum. Öyle davetsizlerdi ki kapımızı çalmadan, 'Ya Allah' bile demeden evinize giriyorlar; gelip masanıza kuruluyorlardı. Eğer o davetsiz misafirleri öylece bırakmaya kalksanız, yatağanıza girip sizin yerinize uyurlardı.
'Bir sabah, şehir daha uyanmadan bir bulut geldi; sessiz, sinsi, davetsiz: Evlerin içini, insanların içini ve hatıraların içini suyla doldurdu. Boğulan bir kasaba, suskun bir çocuk, anılarda kalan bir ev ve giden herkesin ardında kalan biri... Bu bir felaketin hikâyesi değil sadece. Bu, içe çöken bir babanın, suskunlaşan bir annenin ve büyüyemeyen bir çocuğun hikâyesi. İran'ın İlam eyaletinde yaşanmış gerçek bir olaydan esinlenen Buluttan Sonra, topraklarından koparılan insanların, barajlar altında unutulan hayatların ve devletle halk arasına sıkışan evlerin romanı. Babak Zamani'nin büyük ses getiren bu eseri, İran'da yılın en çok satan romanı oldu, İngiltere'de yayımlandı. Şimdi Türkiye'de ilk kez okurlarla buluşuyor. Bu romanı okuduktan sonra gökyüzüne bir daha eskisi gibi bakamayacaksınız.'
Sessizlikler Adına
Aydın Zeyfeoğlu
'Sessizlikler Adına' monolog-deneme türü olarak şair, yazar Aydın Zeyfeoğlu tarafından kaleme alındı.
'Bir gün bu kentin yanağına, bir öpücük konduracağım.
Ve kulağına:
O kadar güzel uyuyordun ki, uyandırmaya kıyamadım.
Diye fısıldayacağım.'*
Ve sessizce bırakıp gideceğim,
Sadece yarım kalan yüreğimi alıp bu kentten;
Terk edeceğim bu kenti.
Bana yaşattıklarının aynısını yaşatacağım.
Acılarımı bir bir görsün diye,
Hiçbir şey söylemeden gideceğim üstelik.
El sallamayacağım,
Veda etmeyeceğim,
Hoşça kal demeyeceğim.' diyen Aydın Zeyfeoğlu ile geçtiğimiz sene Bornova Kitap Günleri'nde tanıştım. Hatay-Antakya doğumlu Zeyfeoğlu, Ocak 2023 yılında kurduğu ve üç markayı bünyesinde barındıran Aleni Yayın Grubu'nun Genel Koordinatörlüğü'nü sürdürmeye devam ediyor.
Aydın Zeyfeoğlu'nun kitabının önsözü ise şöyle: Bazı sabahlar uyanmak zordur. Bazı sabahlar yoktur. Bazı sabahlar hiç olmamıştır. Yalnızlık üç gün: Üç gün su vermemek/ Üç gün sesini duymamak/ Üç gün sağır olmak/ Üç gün yardım etmemek/ Üç gün elini uzatmamak/ Dibine kadar görmekten gelmek üç gün/ Yeterli üç gün soluksuz kalmak için/ Yeterli üç gün 'sesimi duyan yok mu' diye sesimiz kısılana kadar yalnız kalmak için.
'Sessizlik en gürültülü çığlıktır. Bu kitap sizi rahatsız edecek. Çünkü her satırda kendi sessizliklerinizi bulacak, aynadaki kırık parçalarla yüzleşeceksiniz. Sessizlikler Adına, sadece bireysel bir hikâye değil; anlaşılmayanların, yalnız bırakılanların, annesiz büyüyen çocukların, bastırılmış çığlıkların ve görünmez yaraların tanıklığıdır. Burada bir çocukluk anısının sızısı da var, annesiz büyümenin karanlığı da: Sevilmeden yaşamanın, suçlulukla boğulmanın izleri de: Okurken topluca susulan bir suçun ortasında bulacaksınız kendinizi. Çünkü bu kitap, sustuğunuz her şeyin en yüksek sesle konuştuğu andır.'
Bekle Beni
Zülfü Livaneli
Türk müzisyen, senarist, politikacı, yazar ve film yönetmeni Zülfü Livaneli'nin son romanı 'Bekle Beni' Can Yayınları'ndan çıkarak, raflarda yerini aldı. Livaneli'nin eşsiz kaleminden dökülen 'Bekle Beni' herkesi derinden sarsacak hikayesiyle gönüllere giriyor.
Aşkı, dostluğu, aile bağını ve özgürlük tutkusunu ince ince ören Bekle Beni; bir ülkenin özgürlük yolunda çektiği zorlukların, baskıya karşı girişilen mücadelenin, direnmenin, yalnız bırakılmanın ve dayanışmanın romanı.
'Polisler Selim'i alıp götürdüler. Gitmeden önce Leyla'ya son bir kez sarıldı, kulağına fısıldadı: 'Güçlü ol Leyla. Bu da geçecek.' Ama ikisi de biliyordu ki önlerinde zorlu ve belirsiz günler vardı. Selim'in yokluğu evin her köşesine sinmiş, sessiz bir çığlık gibi Leyla'nın yüreğini dağlıyordu. Her şey bir anda değişmişti, geri dönüşü olmayan bir noktaya gelinmişti, bir uçurumun kenarındaydılar, düşüş başlamıştı.
Leyla ile Selim, aşkın coşkusuyla bir hayat kurmak için mücadele ederlerken kendilerini türlü zorluğun, ayrılığın içerisinde bulurlar. Bir yanda birbirine kavuşma telaşı, diğer yanda özgürlük mücadelesi onları roman boyunca farklı yerlere sürükler. Aşkları direnişlerini besleyecek, direnişleri de aşklarını güçlendirecektir.'
Aylardan Kasım Günlerden Perşembe
Ayşe Kulin
Yazar Ayşe Kulin'in kalemi ile Mustafa Kemal Atatürk hakkında bilinmeyenler su yüzüne çıkıyro. Kulin, kitabı hakkında şunları paylaşıyor: Bu kitapta okuyacaklarınızı, O'nun hakkında yazılmış pek çok kitabı okuyup inceleyerek edindiğim birikimi yüreğimdeki Atatürk sevgisiyle harmanlayarak yazdım. İstedim ki okurlarımı bu kitapta İyi Asker ve Kurucu Devlet Adamı Atatürk'ün değil, çocuk Mustafa'nın, delikanlı Mustafa Kemal'in, dost, âşık, evli, boşanmış ve en sonunda hasta ama her dem yalnız bir adamın iç dünyasına götüreyim.
Dünya edebiyatının vazgeçilmez eserleri
Sevme Sanatı
Erich Fromm
Fromm, sevgiyi yüzeysel bir duygu ya da anlık bir heyecan olarak değil, insanın varoluşunu anlamlandıran bir yaşam pratiği olarak ele alıyor. Kitabı okudukça, sevginin yalnızca başkalarına yöneltilen bir his değil; aynı zamanda emek, sabır ve farkındalık gerektiren bir sanat olduğunu fark ediyorsunuz.
Fromm'un düşünceleri, modern dünyanın hızında unuttuğumuz bir gerçeği hatırlatıyor: Sevgi olmadan ne bireysel anlamda doyuma ulaşmak mümkün, ne de toplumsal anlamda huzuru yakalamak. Bu yüzden Sevme Sanatı, sadece okunacak değil, üzerine düşünülecek ve yaşama geçirilecek bir kitap. Herkese tavsiye ederim — çünkü hepimizin, yeniden sevmeyi öğrenmeye ihtiyacı var.
Her sanat dalı disiplin, odaklanma ve sabır gerektirir. Sanatta ustalaşma, bir çocuğun yeni yürümeye başladığı evredeki gibi düşe kalka ama denemekten vazgeçmemekle elde edilir. Sevmek de içinde sevme ve sevilme eylemini birlikte muhafaza eden bir sanattır. Hatta diğer sanat dallarından daha fazla içgörüye ve anlayışa sahip olmaya ihtiyaç duyar. Bir ustası, bir kılavuzu yoktur; kişinin salt kendisi için ve tek başına edinebileceği bireysel bir deneyimdir.
Sevme Sanatı, bu sanatın nasıl ve hangi araçlarla icra edileceğinin anlatıldığı bir reçete ya da sevginin ne olduğu konusunda binlercesi bulunan bir kişisel gelişim kitabı değildir. Bunun çok ötesinde, artık bir klasik sayılan, hemen hemen tüm dünya dillerine çevrilen, yayımlandığı ülkelerde milyonlarca satan bu kitap, insanlığın geleceği için hümanist bir yaklaşım, sevme hakkında kusursuz bir felsefi manifestodur.
Sevme Sanatı, 'sevmek' eyleminin ana hatlarını belirleyen ve bunu felsefe ve psikoloji temelinde ele alan, incitmeyen, eleştirmeyen, dili ve içeriği asla eskimeyen bir kitap.
'Psikoloji alanındaki en önemli çalışmalardan biri.' —The New York Times
Dönüşüm
Franz Kafka
Franz Kafka'nın Dönüşüm adlı eseri, modern insanın toplum ve aile içindeki yerini sorgulayan en çarpıcı alegorilerden biridir. Eserin merkezinde yer alan Gregor Samsa, ailesinin geçimini sağlamak için kendini feda eden, ancak bir sabah dev bir böceğe dönüşerek hem fiziksel hem de ruhsal olarak toplumsal yaşamdan dışlanan bir karakterdir. Gregor'un dönüşümü, yalnızca biyolojik bir değişim değil, aynı zamanda bireyin sistem içinde insanlığını yitirmesinin sembolüdür.
Gregor, ailesi için çalışan, kişisel arzularını bastırmış bir karakterdir. Ancak bir sabah 'büyük bir böcek' olarak uyanması, onun uzun süredir bastırdığı kimliğinin dışavurumudur. Kafka burada, bireyin yalnızca toplumsal beklentiler uğruna kendini feda ettiğinde, sonunda insanlığını kaybedebileceğini gösterir. Gregor'un dönüşümünden sonra ailesinin ona karşı tutumu, sevginin ve bağlılığın ne kadar koşullu olduğunu da ortaya koyar.
Kafka, Dönüşüm aracılığıyla yalnızca bir bireyin dönüşümünü değil, aynı zamanda bir ailenin içten içe çöküşünü anlatır. Gregor'un bedensel dönüşümü, ailede zaten var olan yabancılaşmayı görünür kılar. Eserdeki her karakter, bu dönüşüm karşısında insanlığını farklı bir ölçüde yitirir. Sonunda Gregor'un ölümü, ailenin yeniden 'rahat nefes aldığı' bir an olur; fakat bu rahatlama, ahlaki bir çöküşün de ifadesidir.
Dönüşüm, sevgi, sorumluluk, fedakârlık ve yabancılaşma gibi temaları ustalıkla işler. Kafka, Gregor Samsa üzerinden modern insanın yaşadığı varoluşsal sıkışmayı ve aile ilişkilerinin kırılgan doğasını gözler önüne serer. Gregor'un böceğe dönüşmesi değil, ailesinin onu artık bir insan olarak görmemesi en trajik dönüşümdür.
Tuğçe Yerdelen ile Kitap Saati