SİYASET

Operasyonlar sürüyor: Özel'den sert soru!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM'deki grup toplantısında, 'Gelen gemi belli, istihbarat alınmış. Vardığı liman belli. Bu operasyonu namuslu gümrükçüler, ihbar alan namuslu narkotikçi polisler yapmış. Peki bunu getiren, o gemilerle gemiciklerle getiren, lanet olası baronu koruyanlar kim? Nerede o baron? Nerede o baron?' dedi.

CHP lideri Özgür Özel, partisinin grup toplantısında konuştu.

Özel'in açıklamalarının satır başları şöyle:

'2025 yılının son grup toplantısını yapıyoruz. Yaklaşık bir ayı geçen bir süredir, 35 gündür grup toplantılarımızı hem bütçe maratonu nedeniyle hem de birkaç haklı ve üzücü mazeretimizden ötürü yapamamıştık.

Geride bıraktığımız yılı maalesef ağır sorunlar altında geçirdik, geçirmeye de devam ediyoruz. Zulmü de gördük, darbeyi de yaşadık, sıkıntıları hep birlikte omuzladık. En yakınlarımızın, evlatlarımızın kayıplarıyla sınandık. Ancak bugün burada bir yılın muhasebesini yapmak ve yeni yıla girerken umutları tazelemek üzere buradayız.

Konuşmama başlarken, Haziran ayında kaybettiğimiz Manisa Büyükşehir Belediye Başkanımız, kardeşim Ferdi Zeyrek'i; Hepimize siyasette nezaketi gösteren, adeta Cumhuriyet Halk Partisi'nin ve Cumhuriyet'in yaşayan ayaklı kütüphanesi olan ve ağaçlar gibi ayakta hayatına... hayatını kaybeden Genel Başkanımız Altan Öymen'i kaybettik.

Henüz daha 9 gün önce de doğduğum, büyüdüğüm ilçenin, Şehzadeler ilçesinin genç kadın belediye başkanını; 21 yaşından itibaren partimizde koşan, o ilçe belediyesinde, o 21 yaşındayken partiyi yüzde 6'dan yüzde 13'e çıkarmayı başarı saydığımız günde emek veren, sonra her adımında bizimle bir koşan, ilde yüzde 60, o ilçede parti tarihinde alınmış en yüksek oyla tek başına ittifaksız o ilçeyi kazanmayı başaran Gülşah Durbay kardeşimizi, evladımızı kaybettik.

Hepsinin... Ve Türkiye'nin dört bir yanında örgütümüze, partimize emek veren, bugün aramızda olmayan, 2025 yılında kaybettiğimiz bütün üyelerimizi rahmetle, minnetle anıyorum. 2026'nın böyle büyük acılar getirmemesini temenni ederek sözlerime başlamak istiyorum.

'MECLİS AÇIK OLMASAYDI MENEMEN'DE OLACAKTIM'

Meclis açık olmasaydı, pek çoğumuz gibi ben de her yıl olduğum gibi Menemen'de olacaktım. Bugün, Asteğmen Kubilay'ın ve Şevki ve Hasan... Bekçi Şevki ve Bekçi Hasan'ın katledilişlerinin 95'inci yılı.

Kubilay Menemen'e asteğmen olarak gitti ve Cumhuriyetin ay yıldızlı bayrağına karşı manda ve himaye yanlılarının, ellerinde şeriat bayrağıyla dolaştıklarını, Cumhuriyete ve kurucusuna meydan okuduklarını, gördükleri yerde Türk bayrağını indirip şeriat bayrağı çektiklerini görünce, yanındaki iki bekçi arkadaşıyla birlikte bunların karşısına dikildi.

Gözü dönmüş caniler Kubilay'ı önce yaraladılar. Sonra yaralı bedenine işkence ettiler. Canlı canlı başını gövdesinden ayırdılar ve Cumhuriyete karşı Kubilay'ın başını Menemen'de gezdirdiler. O gün ve o günden beri Cumhuriyetçiler, Atatürkçüler, Cumhuriyet devriminin bekçileri; bunlara baş vereceklerini ama baş eğmeyeceklerini gösterdiler.

Kubilay'ı, şehadetinin 95'inci yılında Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki ile birlikte rahmetle ve minnetle anıyoruz. Kubilay'dan bizlere kalan miras; vatanlarına, milletlerine, bayraklarına sahip çıkanların, o bayrağa el uzatanlara, o bayrağı indirmeye kalkanlara baş verecekleri, gerekirse baş verecekleri ama baş eğmeyecekleridir.

DEPREZEDE AİLELERİ DE KATILDI

Yakında 6 Şubat geliyor ve biz birinci yıl dönümünde o büyük acıyı, içimizde yanan o sönmeyen ateşle, birinci yıl dönümünde karşılamaya hazırlanıyoruz. Bugün de aramızda depremde yakınlarını kaybedenler var. Onlar bu gruba, yakınlarını kaybettikleri apartmanlardan, sitelerden; o yıkıma sebebiyet veren ruhsatları verenleri, denetlemeyenleri, kolonları kesenleri, kötü inşaat yapanları yeterince yargılamadıkları için, haklarında kırmızı bülten çıkarılmadığı için, yurt dışına kaçanlar getirilmediği için, kamu görevlisi olanlara yargılama izni verilmediği için, yürüyen yargılamalarda yüzlerce kişinin ölümünden sorumlu olanların tutuksuz yargılanmalarına itiraz etmek için bu salona hep geldiler.

Ama bu sefer bu salonda bir başka endişeyle, yürek sızısıyla ve bir öfkeyle bulunuyorlar. Günlerdir de Meclis'in önündeler. Milletvekillerimiz, grup başkanvekillerimizle de görüştüler. Konuşulan 11. Yargı Paketi geliyor. Burada Covid ile ilgili düzenleme var. Bu haklı ve önemli bir beklenti. Ama bizden ne görsünler, ne duysunlar? Bu düzenlemenin içine, bu depremde hayatını kaybedenlerin acılarına sebebiyet veren, biraz önce saydığım sorumluluklara sahip kişilerin de bu Covid affından yararlanmasını...'

'BU AFTAN ASLA VE ASLA BU HAYATINI KAYBEDENLERİN ÖLÜMLERİNDEN SORUMLU OLANLAR YARARLANMAZ'

6 Şubat gecesi ve devamında enkaz altından sesini duyuramayanların yakınları buradan 'Sesimizi duyan var mı?' diye bağırıyorlar. Bu yüce çatının altında grubumuz bu düzenlemede, deprem suçlularının bu düzenlemeden yararlanmaması için elinden ne geliyorsa onu ve fazlasını yapacak. Size söz veriyorum.

Onların sesini biz duyduk. Ümit ediyorum Meclis'teki bütün milletvekilleri, bütün gruplar bu sesi duyarlar ve birtakım kirli lobilere alet olmak yerine, birtakım siyasi ilişkilere teslim olmak yerine bu sesi duyarlar ve bu aftan asla ve asla bu hayatını kaybedenlerin ölümlerinden sorumlu olanlar yararlanmaz.

2024 yılı bütçesi geçtiğimiz pazar gecesi Meclis'te kabul edildi. Öncelikle Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimiz ve tüm milletvekillerimize, grubumuza, grup başkanvekillerimize; hem komisyon süreci hem de parlamentoda 14 gün boyunca verdikleri mücadele, halkın sorunlarına parmak basan, sorunu gören ama çözümü de söyleyen yaklaşımları, dilleri için... Cumhuriyet Halk Partisi'nin oy birliğiyle değiştirdiği programına uygun verdikleri, hiçbiri kabul edilmese de 49 önerge için ve ortaya koydukları iktidara hazır, Türkiye'yi yönetmeye hazır, Türkiye'nin bir sonraki bütçesini yapmaya gelip Meclis Genel Kurulu'nda da halkın bütçesini aslanlar gibi savunmaya hazır Cumhuriyet Halk Partisi grubuna yürekten teşekkür ediyorum.

Neden bütçenin savunulması konusunu önemsiyorum? Çünkü rejime kasteden anayasa değişikliğini OHAL şartlarında değiştirdiler. 'Bir aylığına, bir buçuk aylığına, üç aylığına ilan ediyoruz ama bir aya kalmaz, bir buçuk aya kalmaz OHAL'i kaldırırız' diyenler; hatta iktidara geldiklerinde kendiliğinden sona eren iktidarlarının ikinci gününde, kendiliğinden süresi dolan OHAL'i uzatmamakla övünüp 'OHAL'i kaldırıyoruz' diyen parti, üç aylığına ilan ettiği OHAL'in içine üç yıl sığdırıp, içinde OHAL şartlarında anayasa değişikliğini Meclis'te görüştürüp -ki dünyadaki pek çok anayasada yasaktır bu- OHAL şartlarında kampanya yapıp, OHAL şartlarında seçim yapıp, OHAL şartlarında sandığı getirip referandum yapıp, son derece öncesi, sırası, sonrası şüpheli bir referandumla rejime kastedip, OHAL'den vazgeçmeyip, OHAL şartlarında baskın seçim yapıp rejimi değiştirenler... 'Verin yetkiyi, görün etkiyi.' Biz geldiğimizde bu yeni sistemle ülkeyi şirket yönetir gibi yöneteceğiz.

'BU SİSTEMDE BAKANLAR KURULU YOK'

Bu sistem... Ya bu sistemde Bakanlar Kurulu yok. Çünkü sistem hükümet sistemi, tek kişilik hükümet sistemi. Bir kişiyi seçecek millet, her şeyden o sorumlu olacak. Millet bir tek ona hesap soracak. 'Beş yıllığına seçeceksin, gerisine karışmayacaksın' diye demokrasiyle bağdaşmayan, demokrasi fikriyle taban tabana zıt; sandığı öncesini ibra edip sonrasına meşruiyet veren, devamında demokrasiye geçmişte yolsuzluğa bulaşan, devamında demokrasiden uzaklaşanlara hiçbir söz bırakmayan, milletvekilinin yüz yüze sözlü soru hakkını elinden alan, gensoru hakkını elinden alan, Meclis'in hükümeti düşürme hakkını elinden alan bir anayasa değişikliği getirirken 'Her şeyin sorumlusu benim, ben' diyen ve bugün bu bütçeden, bu fukaralık bütçesinden, bu sömürü bütçesinden, bu faiz bütçesinden sorumlu tek kişi; gelip de burada bütçesini savunmadı, savunamadı.

Allah kimseyi 'Verin yetkiyi' deyip yetkiyi alıp sonra yaptığı bütçeyi Meclis'te savunamayacak bir hale getirmesin.

'BEN AK PARTİ'NİN PERFORMANSINDAN MEMNUNUM, MUHALEFETE HAZIRLAR'

Ben Meclis grubumuzun komisyon ve Genel Kurul performansından memnunum. O yüzden teşekkür ettim. Neden memnunum? İktidara hazırlar. Tahmin ediyorum Erdoğan da görüyordur, ben AK Parti'nin performansından da çok memnunum. Doğruya doğru. Muhalefete hazırlar. İktidar perspektiflerini kaybetmişler. Yönetme kabiliyetlerini kaybetmişler. Artık karşımızda bir iktidar partisi yok, müstakbel bir muhalefet partisi var. Ana muhalefet olabilirler mi bilmem ama muhalefete hazırlar.

'MUHALEFET PARTİSİNE MUHALEFET EDEN BİR PARTİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ'

Meclis Genel Kurulu'na baktığımızda ya da Plan Bütçe Komisyonu'na baktığımızda; bir tarafta sorunu gören, isyan eden, edilen isyanı duyan, çözüm öneren bir parti var: Cumhuriyet Halk Partisi. Öbür tarafta eleştiriyi ya duymayan -komisyon evresinde- ya da duyduğu eleştiriye hakaretle cevap veren, kendilerine verilen 80, 70-80 dakikalık kürsüleri... Ben 80 dakika ilk gün sorun-çözüm, sorun-çözüm anlatırken; 80 dakika o kürsüye çıkıp son gün hakaret eden, muhalefete muhalefet eden, ülkenin ana muhalefet partisine muhalefet eden bir partiyle karşı karşıyayız: Adalet ve Kalkınma Partisi.'

'İKTİDAR EL DEĞİŞTİŞMİŞTİR'

Sokakta, meydanda, eylemlerde, mitinglerde hep görüyorduk. 'Ahlaki üstünlük bizde, psikolojik üstünlük bizde' diye. Ve şimdi görüyoruz; Meclis Genel Kurulu'nda da, komisyonda da, bu yüce çatı altında artık psikolojik üstünlük el değiştirmiştir. İktidar el değiştirmiştir. Mevcut iktidar fikren ve zikren iktidardan düşmüş, ana muhalefet fikren ve zikren iktidara oturmuş. İktidarın değişimi fikren ve zikren gerçekleşmişken, fiilen değişim için de millet sandığa gün saymaktadır. O yüzden bundan sonraki süreçte de AK Parti'nin artık kimsenin sesini duymayan, depremzedenin de sesini duymayan, açlığa mahkum ettiği emeklinin sesini duymayan, barınma sorunu olan hiç kimsenin sesini duymayan, 3.000 lira öğrenci kredisiyle günde bir çorba bile içemeyen öğrencinin sesini duymayan, açlık sınırının üçte ikisi asgari ücrete reva gördüklerinin sesini duymayan AK Parti; sıcak salonlara hapsolan, politikasız ve çaresiz bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisi ise sorunlara ve çözümlere hakim olan meydan meydan büyüyen, milli iradeye güvenen, gücünü yetkisini devletten, koltuktan değil milletten alan iktidar partisidir.

'19 MART SİVİL DARBESİ...'

Değerli arkadaşlar, değerli vatandaşlarımız; AK Parti 2025'te işçiyi, emekliyi yüksek enflasyon ve faize ezdirirdi. 2025 enflasyon hedefi yüzde 17,5'tu. 17,5 enflasyon hedefi açıkladılar ve yılı yüzde 30'la bitirdiler. Bunu sorduğunuzda da utanmadan, çekinmeden, sanki 2-3 puanmış gibi 'Enflasyon hedefimizden biraz saptık' diyorlar. Biraz dedikleri sapma yüzde 77. Hedef 17,5, gerçekleşen yüzde 30. O 'birazcık' dediğinde fark şu: Bir mal veya hizmet, geçen seneden bugüne ne kadar zamlandıysa yarısını hedeflediler, öbür yarısını beceriksizliklerinden, hatta beceriksizlik de değil, kötü niyetlerinden dolayı sizin sırtınıza yüklediler. Gerçekleşen enflasyonun yarısı hedefti. Peki ne oldu? Demokrasilerde olur; bir hedef koyarsın tutmaz, sebebini irdelersin. Deprem olur hedef tutmaz, afet olur hedef tutmaz, küresel bir kriz olur etkilerinden etkilenmemen mümkün değildir, hedef tutmaz sapar. Allah göstermesin darbe olur, savaş olur hiçbir hedef tutmaz. Ne oldu geçen sene? Geçen sene ne oldu da bu hedef tutmadı? Ne olduğunu söyleyeyim: 19 Mart sivil darbesi oldu. 19 Mart sivil darbesi...

'BU DARBENİN MALİYETİ 160 MİLYAR DOLAR'

Buradan bütün vatandaşlarımıza hatırlatırım. Bu darbenin maliyeti 160 milyar dolar. Devasa bir para. Emekliye lazım paranın 70-80 katı, asgari ücretliye lazım paranın 90 katı falan bir para. En iş çevrelerinin, ekonomi yazar çizerlerinin hiçbirisinin itiraz edemediği en görünür şekli; Türkiye'de İstanbul Borsası'nda işlem gören en büyük 100 şirket. Yüzde 9 bir günde düşer mi? Yüzde 9. Yüzde 0.1'lik kar artışı için didiniyor insanlar, 100 şirketimizin ortalaması bir günde yüzde 9 düşmüş. Bir başka gün yüzde 6. Bu yüzde 9 darbenin günü. Bu yüzde 6; 2 Eylül'de İstanbul İl Başkanlığı'na mahkeme eliyle kayyım atandığının yani bir partinin siyasi işlerine, bir başka partinin atadığı hakimin, bir başka partinin genel başkanının atadığı başsavcının kontrolündeki eski partili bir hakimin müdahalesine yüzde 6. Yüzde 4; Cumhuriyet Halk Partisi'ni kapatma talebi yazısının iddianameyle birlikte Cumhuriyet Başsavcılığı'na, Yargıtay'a yollandığı gün. Böyle düşüşler dünyada büyük depremler, büyük afetler olduğunda yaşanır ya da yaşanmaması için dünya kadar tedbir alınır. Ama Türkiye ekonomisine yapılanlar burada. Tersine kurultay davası ertelenince ancak kaybın yüzde 5,5'u geri geliyor. Ya da kurultay davasının düştüğü gün yüzde 5. Kurultay davasının Eylül ayında ertelendiğinde 6, düştüğü gün 5; toplam 11. Ekonomide bütün şirket karlılıkları, daha doğrusu şirket değerleri üzerinden görülen bu.

Peki vatandaşın gördüğü ne? İşte vatandaşın gördüğü, 30 olan enflasyonun aslında 17,5 olacak olması. Toplam enflasyon ki örneğin asgari ücretlinin enflasyonu Türkiye'de yüzde 63. O parayı temel gıdaya veriyor, o parayı kiraya veriyor, o parayı çocuğunun okul masrafına veriyor. Bunlar da yüzde 63 enflasyon. Paçalda, ortalamada yüzde 17,5 olacakken 30 olmuş. O da TÜİK'e göre, Tayyip Bey'i üzmeyen istatistik kurumunun verilerine göre yüzde 30 olmuş. Herkes şunu bilsin; geçen sene Aralık ayında kıymayı 700 liraya, 600 liraya alıyorsan, şimdi 800 liraya alıyorsan; bu darbe olmasaydı zammın yarısı olmayacaktı. Rakamlar bunu söylüyor.

19 Mart'ta Atatürk'ten emanet Cumhuriyetin kazanımı sandığa el uzatılmasaydı, dünyanın en bilindik metropollerinden birinde, 16 milyonu yönetsin diye seçilmiş, yüzde 50'nin üzerinde oyla, 1 milyon 100 bin kişi farkla seçilmiş Ekrem İmamoğlu'na darbe yapılıp da; bütün dünya 'Ya İstanbul gibi metropolde bir seçim önce mazbataya çöküyorlar, bir seçim sonra Cumhurbaşkanı adayı olacak diye 30 yıl önce verdikleri diplomaya çöküyorlar, yetmiyor ertesi sabah adamın evine gırtlağına çöküyorlar, içeri koyuyorlar, tutukluyorlar, aylarca içeride tutuyorlar...' Bu Türkiye'de yatırım yapılır mı kardeşim? Ya Türkiye'nin kurucu partisinin, seçimlerde Cumhurbaşkanı seçtireceği adayının can ve mal güvenliği yok. Ülkenin kurucu partisinin İstanbul gibi metropolünde il başkanlığının güvencesi yok; 6.000 polisle atanmış getiriyorlar seçilmişin yerine. Bu memlekete gidilir mi? Yatırım yapılır mı? Tatil yapmaya korkar adam böyle memlekette. Böyle düşündürtüyor. Bu güzel ülkeye bundan büyük kötülük olmaz. Şu Muğla'nın, şu Antalya'nın bir ilçesini verseniz Avrupa'daki ülkenin tapusunu üstüne yaparlar. Böyle bir memleketin turizmine de, ticaretine de, ihracatına da böyle kötülük yapılmaz. Bir memleketin haysiyetine bu kötülük yapılmaz.

Bugün günlüğü 200 lira, 300 liraya aldığı maaşın yarısını köhne, perişan otellere veren emekli; o soğuk odada yatarken şunu düşünüyor: 'Ben bunu mu hak ettim bu kadar emeğin sonunda? Emekliyim ya, emek vermişim. Devlet takdir etmiş, çalışma artık demiş. Ben bakacağım sana demiş. Takatin yok, ben bakacağım, gençler çalışacak biz bakacağız demiş.' Bu emekliye bu maaş verilir mi? Neden fazlası verilemiyor? İşte bu darbe yüzünden verilemiyor. 2026 yılında hiçbir başka mazeret yokken bu hükümet kendi enflasyon hedefini yarı yarıya tutturamıyorsa, yüzde 77 sapıyorsa artık bunun bir başka izahı yoktur.

'BU DARBE OLMASAYDI; BUGÜN SENİN MAAŞIN DAHA ÇOK, KARNIN DAHA TOK OLACAKTI'

AK Partili olabilirsin başım gözüm üstüne, MHP'li olabilirsin başım gözüm üstüne. Ama bil ki bunlar sandığa sırt dönmeselerdi, kendileri kazandıklarında baş tacı yaptıkları milli iradeye, ta Ekrem İmamoğlu'nun ilk kazandığı İstanbul seçiminde 'mundar oldu' deyip seçimi yenilemeselerdi; 5 yıl bütün kötülüklerine rağmen karşısına çıkardıkları başbakanı, meclis başkanını, en güvendikleri bakanını her seferinde artan farklarla yenmeseydi ve yendiği için bu sandığa el uzatıp bu darbe olmasaydı; bugün senin maaşın daha çok, karnın daha tok olacaktı.

'BU OYUNUN KURALI 'BU TARAFA DEMOKRASİ, BU TARAFA OTOKRASİ' OLABİLİR Mİ?'

Adalet ve Kalkınma Partisi'ne oy veren seçmene hiçbir şey demiyorum. Ama şunu bilsin artık; senin için oy vermekse, oyu alanın işi de o oyu verene hürmet etmektir. Kim diyorsan o yönetecek. Siz Tayyip Bey'e yönetsin diye oy vermediniz mi? Yönetiyor. Siz İstanbul'da bir başkasına, Ekrem İmamoğlu'na oy verdiniz; yönettirmiyor! Bu oyunun kuralı 'Bu tarafa demokrasi, bu tarafa otokrasi' olabilir mi? Bir maç sadece bir takım kazanırsa oynanabilir mi? Hakem senin takımının formasıyla sahaya çıksa, kazandığın maça sevinebilir misin?

'HEPİMİZİ BUNDAN KURTARMAYA DAVET EDİYORUM'

Onun için geçmişte demokratik hakkını kullanarak hangi siyasi partiye oy vermiş olursa olsun, bütün seçmenleri bundan sonraki süreçte demokrasi içinde kalacak, demokrasiye saldırmayan, saldırmayacak, 'gel' deyince gelecek, 'git' deyince gidecek bir siyasete oy vermeye; demokrasiye sahip çıkmaya, bu tek adam rejiminin hepimize yaptığını görmeye, hepimizi bundan kurtarmaya davet ediyorum.

Benim umudum; ne Murat Emir'dedir, ne Gökhan Günaydın'dadır. Ne Ali Mahir'dedir, ne kendimdedir. Benim umudum; Anadolu'nun irfan sahibi, Trakya'nın irfan sahibi insanındadır!

Bizim umudumuz şu hafızadadır: Tek adam, Çanakkale geçilmeyen Çanakkale'yi bir imyazla geçirtmiştir. O kadar şehit verdiğimiz Çanakkale'den güle oynaya geçip, İstanbul'a donanma demir atmıştır. Türkiye 7 parça işgal olmuştur, tek adam olduğu için. Ve bir fikir, bir fikrin sahibi, Cumhuriyet fikrinin sahibi; hakkındaki ölüm fermanına, idam fermanına rağmen Samsun'a çıkmış, önce kurtuluşu sonra kuruluşu örgütlemiş, milli kahramanken -milli kahraman lafı yetmez, halen daha vatandaşın %99'u gönlünde Atatürk sevgisi yaşıyor- milli kahramanken 'Nasıl yöneteceksin?' diyenlere; 'Padişahlığa devam mı? İngiliz tipi krallık mı, Amerikan tipi başkanlık mı?'

Cumhuriyet fikrinin sahibi o genç subaylığında; Avrupa nasıl kalkınıyor, nasıl güçleniyor, dünyada kimler ileri gidiyor, kimler yerinde sayıyor, kimler aşağı gidiyor gören; demokrasinin zenginleştirdiğini, güçlendirdiğini gören; kendisine krallık, padişahlığı değil 'Bir meclis kurduk, ne görev verirse onu yaparız' demiş. Sandığı getirmiş. Onun partisi, çok partili rekabetli sandığı getirmiş.

O gün işgalden sonra tremordan, Körler Ülkesi deniyordu Adıyaman'a, Elazığ'a... İnsanlar ölürken, hayatlarını kaybederken, bütün salgın hastalıkları yenen, 'Bizden önce yoktu' diyor ama toplu iğnenin fabrikasının da temelini atan, uçak fabrikasını da Kayseri'de yapan, vagon fabrikasını da yapan, ülkeyi demir ağlarla saldırtıp (ördürüp) bir anda kalkındıran o fikrin sahibi; eğer kendine yetki isteseydi yine işgaldeydik, yine perişandık, belki de sömürüydük. Yetkiyi millete verdiği için, size emanet ettiği için bu haldeyiz. Bunun için bu ülkeyi yoksulluktan, sefaletten, işsizlikten kurtaracak, zenginleştirecek fikir de Tayyip Bey'in değil, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün fikridir.

Bakın 'aykırı fikir' ne yaptı Türkiye'ye? Geldiklerinde Avrupa'daki 12 ülkeden yüksekti bizdeki asgari ücret. Şimdi Avrupa Birliği'ndeki hiçbir ülkeden yüksek değiliz. Bizde 446 Euro, Almanya'da 2.100 Euro, Fransa'da 1.800 Euro, Yunanistan'da 1.027 Euro.

'8 ÇEYREK ALTIN ALAN ASGARİ ÜCRETİ 2 ÇEYREK ALTINA İNDİRMİŞ BİR İKTİDARDAN BAHSEDİYORUZ '

Geldiğinde, depremden dolayı ÖTV konmuştu biliyorsunuz, Özel Tüketim Vergisi. Arabadan da alınıyordu. %27 idi en düşüğü, en yükseği %50. Bugün geldiler, bugün en düşük ÖTV %70, en yüksek ÖTV %220! Depremde geçici konan vergiyi %220 ile uygulamaya devam edip, geldikleri gün 8 çeyrek altın alan asgari ücreti 2 çeyrek altına indirmiş bir iktidardan bahsediyoruz arkadaşlar.

Dönüyor dolaşıyor, Ekrem Başkan'a bomboş, ispatlayamadılar 9 ay sonunda, yolsuzluk iftirası atıyor. Ekrem İmamoğlu'nun bir önceki 5 yıllıkları karşılaştırıldığında; AK Parti'nin 5 yılına göre yarısı kadar dolar bazında kaynak kullanıp iki katı iş yaptığını görüyoruz. 4 kat bir beceriklilik var. Böyle beceriklilik olur mu? Ne olması lazım 4 kat fark için? Dünyada kimsenin yapamadığını bir kişi 4 katını yapamaz, sihirbaz olsa yapamaz. Demek ki önceden 3 katını çalan varmış çalan! 4'te 3'ünü çalan varmış, çalmayınca olmuş bu.

Yalansa, inanmayan çıksın araştırsın. İmamoğlu öncesi 5 yıl, İmamoğlu'nun 5 yılı. İki kat iş, yarı fiyatına yapılıyor, yarısı maliyetine yapılıyor. Bir de ondan sonra dönüyorlar bize iftira atıyorlar. İşte yönettiğiniz ülkede gelen durum; deprem sonrası %50 alınan ÖTV'yi %220'ye çıkar, 23 yıl boyunca her şeyden bu faizi al, bu fazla vergiyi al, ondan sonra da 8 çeyrek altını emeklide 2'ye düşür, 7 çeyrek altın asgari ücretliyi emeklide 1,5'a, asgari ücrette 2'ye düşür. Olacak iş mi bunlar?

'ALMANYA'DA DEMOKRASİ VAR TÜRKİYE'DE AK PARTİ'NİN KARA DÜZENİ VAR'

Çok basit bir hesap, çok basit: Aynı araba Almanya'da da satılıyor, Türkiye'de de satılıyor. Aynı araba. Almanya'daki fiyatı 31.000 Euro. Türkiye'deki fiyatı 2,5 milyon lira. 31.000 Euro Türkiye'de 1,5 milyon ama bizim vergiler yüzünden 2,5 milyon liraya satılıyor.

Bir Alman asgari ücretli var Hans, bir de bizim asgari ücretli var Hasan. Aynı arabayı almak için Alman asgari ücretli Hans 15 ay çalışıyor. Aldığı asgari ücreti hiç harcamayacak, biriktirecek; 15 ayda, 1 yıl 3 ayda 31.000 Euro'yu topluyor, hesap ortada. Aynı araba Türkiye'de 2,5 milyon lira. Bizim Hasan bu parayı toplamak için yemeden içmeden 99 ay çalışması lazım. Bir tarafta 15 ay, bir tarafta 99 ay. Ne fark var arada? Almanya'da demokrasi var, Türkiye'de AK Parti'nin kara düzeni var, başka hiçbir fark yok arada!

ASGARİ ÜCRET TARTIŞMASI

Asgari ücrette bir tartışma sürüyor. Tartışma martışma yok, tam olarak Erdoğan'ın kontrolünde bir sistem var. Sendikalar da isyan etti, kalktılar masadan. Erdoğan ne isterse asgari ücret o. Eskiden biraz şovunu da yapıyordu, biraz da o ekliyordu falan. Şimdi 22 bin liralık asgari ücrete -ki açlık sınırı 30 bin lira memlekette- bu asgari ücrete gerçekleşen enflasyonu değil, geçen seneki gibi beklenti enflasyonu vermeye hazırlanıyorlar.

Asgari ücreti 27-28 bin lira gibi bir şey bile yapmayıp, daha bile altında tutup, sonra da dönüp işverene; Erdoğan diyor ki 'Kefenin cebi yok'. Yani diyor ki 'O kadar parayı nereye götüreceksin, işçiye ver'. Verecek parası varsa asgari ücreti belirle, insafına kalmadan versin. Ama o da biliyor ki, yanında iki kişi çalıştıran lokantacı esnafının, yanında bir kalfa çalıştıran eczacının, yanında bir kalfa çalıştıran berberin bu asgari ücreti, 39 bin lira hak edilen asgari ücreti vermesi mümkün değil. 'Haktır ama yoktur' diyor. Onda da yok. Ne yapacak burada? Devlet girecek araya. Ne yapacak? Sosyal güvenlik primini destekleme olarak verecek.

'İŞVERENİN KARŞISINA GEÇMİŞ NASİHAT VERİRKEN TASAVVUF ERBABINA DÖNÜŞÜYOR'

Biz kaç önermişiz? Örneğin destekleme primi 10 bin 400 lira. Düşürürsen, verirsen; asgari ücret alan için 39 lira olur, veren için 29 lira hissedilir. Burada devlet olarak devletliğini yapmayacaksın, ondan sonra küçük esnafın karşısına geçmiş ya da tekstil ihracatı yapmaya çalışıp perişan olanın, memleketi bu hale o mu getirdi? Asgari ücret alan için çok düşük, veren için çok yüksek. Nasıl memleket? 'Kefenin cebi yok' diyor. Yani kendisi emeklinin kul hakkını yerken, 16 bin 200 lira verirken hiç aklına kul hakkı yemek gelmiyor; sonra işverenin karşısına geçmiş nasihat verirken tasavvuf erbabına dönüşüyor. Bir anda 'Aman efendim kefenin cebi yok, siz bunu yapın.'

'AĞZINIZDAN ÇIKANI KULAĞINIZ DUYSUN KARDEŞİM YA!'

Peki o zaman sormazlar mı? Büyük kentlerde kira 30 bin lira. Yapmayı düşündüğün asgari ücret kirayı bile karşılamıyor. Ya da açlık sınırı 30 bin lira. Vermeyi düşündüğü emekli maaşı 20 bin lira, 19 bin 800 lira yapacaklar en düşük emekli maaşını 20 bin lira, açlık sınırının üçte ikisi noktasında. Bir de sonra Uludağ'daki oteller haber olunca Aile Bakanı çıkmış diyor ki; 'Emekliler orada kalmayı tercih etmiş'. İnsan gerçekten bunları duyunca söyleyecek... Yani kabinede bir tane kadın bakan var, ona da tutup kötü bir şey söylemeyeyim diyorum. Türkiye'nin yarısı kadın, yarısı erkek; diyor ki 'Sen ancak kadınlardan sorumlu olabilirsin, aileden sorumlu olabilirsin'. O yüzden hep sakınırız bir şey söylemeyeyim ama ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun kardeşim ya! Ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun.

'ONA 'SEN BİR ALMANYA DEĞİLSİN' DEMİYOR, 'SEN BİR KENYA DEĞİLSİN' DİYOR'

Türkiye'nin kredi risk primi (CDS), emsal ülkelere göre 50 ile 100 arasında olması lazım. Murat Başkan anlattı CDS primlerini. Kaç? 208. Darbe sırasında 300'lerin üzerine, 350'lerin üzerine çıktı. Yavaş yavaş düşüyor. Ne demek bu? Şu demek; yanlış duymayacaksınız, Türkiye Kenya'dan 2.5 kat daha pahalıya borçlanabiliyor. Kenya dünya piyasalarına gidiyor, bakıyorlar Kenya'ya; 'Sana bu kadar faize bu parayı veririm, ödersin' diyor. 'Riskin Türkiye'ye göre 2.5 kat düşük' diyor. Bizim Mehmet Şimşek giriyor sıraya, diyor ki; 'Sen bir Kenya değilsin'. Yanlış duymadınız. Ona 'Sen bir Almanya değilsin' demiyor, 'Sen bir Kenya değilsin' diyor. 'Kenya'ya 1 faizle veriyorsam, sana 2.5 faizle veriyorum, riskin yüksek' diyor.

Doğru. Doğru çünkü Türkiye'de yaşananlara, biz içerideyken ne kadar vatandaşlarımız vakıf ya da TRT işte o dünyanın yalanlarını ekranlarına taşırken, Anadolu Ajansı o sahte görüntüleri servis edilirken ne kadar vakıfız bilmiyoruz ama dünya Türkiye'ye baktığında bu riski görüyor. Burayı yatırım yapılması riskli, mal alınması riskli, yaşanması tehlikeli yer görüyor. Burada bir belediye başkanının babasının emekli maaşına el koydular, emekli maaşına! Kanun kapı gibi yazıyor. Yargılamayı yaparsın, bir suç bulursan suçluyu içeriye atarsın. O suçlunun malının hepsine değil, o suçtan elde ettiği gelire el koyabilirsin. Suçun şahsiliği var. Nerede suçlu diyeceksin? Suçlu yok, iftiraya uğrayan bir evlat var ortada. Babayla evladın bağlantısı ne alaka? Her evladın suçundan babaya bir şey mi yapıyorsun? Ama dönüyor burada diyor ki; 'Senin oğluna, benim yargı kollarım başkanı, Cumhurbaşkanı olmasın diye bir kara sürmeye çalışıyor, inandırıcı olsun diye senin de emekli maaşına kadar el koyuyorum'. 80 yıllık şirketlerine el koydular, mallarına mülklerine el koydular. Emekli maaşını çektiği kartı sokunca banka şubesi yutuyor kartı, el konmuş. Böyle bir insafsızlık.

Şimdi buraya dünyanın öbür ucundan bakacaklar, yatırım yapmaya gelecekler. Memleketim Manisa'ya Alman otomobil devi geliyordu. Olmadık laflar yüzünden yollattılar. Yerine Çin otomotiv devini bulduk dediler, onu da Macaristan'a kaçırdılar. 10 bin tane işçi gelip çalışıp, 5 yıl sonra 10 bin Manisalı işçiye kalacaktı oradaki istihdam.

Ondan sonra neden bu hale geldik, nasıl bu hale geldik? 2025 yılının 11. ayında, bu yıl 2025'in (bundan önceki yani Aralık hariç) 11 ayında hepiniz, bütün maaşlılar, maaş alan herkes 2.3 trilyon lira gelir vergisi ödedi. Hepimizin maaşlarından kesilen gelir vergisi 2.3 trilyon. Hedeflenen 1.9'du, fazlası kesildi 2.3 trilyon. Peki şirketlerden? Hedeflenen 1.6 trilyondu bütçeye koydukları, 1.2 trilyon lira vergi alabildiler. 701 milyar lira da vazgeçilen vergiler hariç.

'BU AK PARTİ'NİN KARA DÜZENİDİR '

Bir memleket düşünün; 82 milyonluk memleket, dünya kadar şirket -ilk yüzünü hepiniz biliyorsunuz-, dünya kadar şirket, dünya kadar işletme, dünya kadar hizmet sektörü, oteller, fabrikalar her şey her şey... Hepsi ettiği kardan 1.2 trilyon veriyor; memleket düşünün bunların yanında çalışanlar, onların iki katı, 2.3 trilyon vergi veriyor. Bu AK Parti'nin kara düzenidir arkadaşlar. Bu düzen yıkılmadan emekli de doymaz, asgari ücretlinin de, evladının yüzü gülmez.

UYUŞTUCU VE BAHİS OPERASYONLARI

İlgi çekmeye değer mi bilmiyorum, korkunç gelişmeler yaşandı. Hem bahis hem uyuşturucu ülkenin ana gündemi haline geldi. Aslında memleketin gündemi çoktan bu; yıkılan aileler, evlatlarını okula yollarken korkan aileler... Her birine, bütün milletvekillerimize; Gaziantep'inde de, Manisa'sında da, Niğde'sinde de, Ankara'sında da milletvekilinin kolundan tutan, okulların önü çete dolu, torbacılar dolu, evlatlarımızı uyuşturucudan koru... Sürekli milletvekillerinin duyduğu yakınma. Ya da olmadık bahislerde para kaybetmeler, çalıştığı iş yerinin kasasından parayı alıp bahis oynayıp batanlar, intihar edenler, evliliği bozulanlar, kaçanlar... Korkunç bir ülke haline geldik. Sokağın gündemi nihayet başka vesilelerle ülkenin gündemi haline geldi.

'17 BİN 999 KERE ISKALAMIŞLAR EN SONUNDA 18 BİNİNCİDE ORTAYA ÇIKMIŞ'

Hakemler, futbolcular yasağa rağmen bahis oynuyor. Bir hakem düşünün; 18 bin kez yasa dışı bahis oynamış. Hafta sonu maç oynatmış, hafta içi 18 bin kez yasa dışı bahis oynamış. Bunu yakalayamamışlar, bunu takip edememişler. 17 bin 999 kere ıskalamışlar, en sonunda 18 binincide ortaya çıkmış. Tam anlamıyla bir çürümüşlük var. Ve eğri oturup doğru konuşmak lazım; bu kumar, sanal bahis, bu işlere nereden geldik? Bir kere şuradan geldik; Milli Piyango devletin bir kurumuydu. Sen Milli Piyango aldığında karının nerelere gittiği de belliydi. Çok en önemli Kızılay'ı, Yeşilay'ı, şehit aileleri... Dediler ki 'Devlet eliyle kumar olmaz, biz bunu satacağız'. Dedik yapmayın, altın yumurtlayan tavuğu kesmeyin. Bu devlet tekelinde olacak bir iş. Hem güveni sarsmayın, hem devletin elindeki altın yumurtlayan tavuğu kesmeyin. Hayır keseceğiz. Kestiler, gittiler Demirören'e verdiler.

'MİLLİ PİYANGO'NUN SİTESİNDE 150 OYUN VAR'

Şimdi girin bakalım, girin bakalım sitesine. Geçmişte devlete kumar oynatıyor diyordu. Ney? Milli Piyango bileti; 13+1, 13 maçı tutturacaksın, üçünden birini tutturacaksın. Spor Toto; bilemedin 6/49, 'Anneanne söyle bir rakam' deyip buraya... Bunu kumardan saydılar. Anadolu irfanında yılbaşında alınan biletin kumardan sayılması yoktur, kimse kimseyi kandırmasın. Ama bunu 'Babaanne söyle bir rakam' deyip işaretleyen şeyi kumardan saydılar. Şimdi verdikleri şirket 50 milyar lira vergi almışlar, 15 kat karını artırmış. Girin bir bakın, 150 çeşit oyun. Devlet eliyle yapılmayanı, özelleştirerek verdikleri grup kol çektiriyor. Milli Piyango'nun sitesinde 150 oyun var, kol çekme var. Her birinin başka başka adı var. Çocuğun 'canbalık' (bilye/meşe) oyununa, meşesine bahis oynatıyor adam. 5 dakikada bir 'canbalık' yarışı var Milli Piyango'nun sitesinde. Giriyorsun, bilyelerden birini seçiyorsun, parayı basıyorsun, bilye birinci gelirse parayı alıyorsun. 9 gariban da para kaybediyor orada.

Bunlar olunca, kol çekmeler, onlar bunlar, yalancı at yarışları başlayınca; e oraya giren buraya da girer. Eskiden Milli Piyango'yu alıyordun, bakıyordun; internetten bakan internetten bakıyordu, gazete veriyordu gazeteye bakıyordu. Şimdi buraya girince, bilgisayardan Milli Piyango'ya girilince çerezler yakalıyor, önüne dünyanın bütün yasa dışı bahis sitelerini yığıyor cep telefona çat çat çat. Oradan numaranı öğreniyor, SMS bile atıyor namussuz. Diyor ki; 'Bu bire bilmem kaç veriyor, ben önce bonus 2000 lira beleş veriyorum, üstüne de daha fazla kar veriyorum'. Bir giriyor bizimki oraya, iş işten geçti.

Peki ne işi var burada? Ne işi var biliyor musun? Hans gibi 15 ay çalışarak araba alamıyor adam. 99 ay yemeden içmeden, bir kuruş harcamadan biriktirse bir araba alacak. Mümkün mü? Bugün bir asgari ücretli, geçtim bir devlet memurunun, bir beyaz yakalının babadan miras kalmadıysa Milli Piyango'dan çıkmayacaksa -ki çıkmadığına inanıyorlar, gidip bu tarafta oynuyorlar- ev sahibi olması, araba sahibi olması mümkün mü?'

'AK PARTİ'Yİ RAHATSIZLIK VERECEK TWEETİ KİM ATTIYSA ONLARIN SAÇ TELİNE BAKTILAR'

Diğer tarafta uyuşturucu operasyonu... İlkokul önlerine kadar indiğini annelerden, babalardan hepimiz duyduk. Ama şimdi ülkenin duyması için meşhur isimlere operasyon yapılması lazımmış. Bir yandan da öyle bir görüntü, öyle bir şey yaymaya çalışıyorlar ki... Bakın bu iş sadece CHP'ye yönelik değil, CHP'ye yolsuzluk operasyonu yaptığımız gibi, efendim iktidara yakın bazı isimlere de uyuşturucu operasyonu yapıyoruz.

Birincisi; geçtiğimiz günlerde başlayıp tepki gösterdiğimiz sürecin şu kısmına dikkat çekerim. CHP'li olsun, AK Partili olsun, MHP'li olsun. Bu ülkede bilinen kişilerin... Bilinmeyene de aynısı ama bilinenlere yapıldığı için; 20 kişiyi alacaksın, iki polisle götüreceksin, gün boyu üç gün bütün televizyonlarda görüntüsünü döndüreceksin, saçından tel alıp tayine yollayacaksın. Üçü de çıkacak, 15 gün sonra 17'si temiz çıkacak. O 17 temiz çıkanın; CHP'li olsun AK Partili olsun fark etmez, evladının, annesinin, babasının, kardeşinin, eşinin o mahallede, o okulda, o iş yerinde hali nedir arkadaşlar?

Bir iş yapıyorsanız, şüpheleniyorsan çağırırsın. Kaçmayan gelir, kaçanı yakalarsın. Yakalasan bile teşhir etmezsin. Alırsın örneğini, çok lazımsa pozitif çıkan konusunda bir bilgilendirme yaparsın. Ama memlekette 15 gün boyunca, hem de tesadüf o ilk dönemlerde AK Parti'yi rahatsızlık verecek tweeti kim attıysa onların saç teline baktılar. 17'si temiz çıktı, onlara pardon dediler, 3 tanesi üzerinden algı operasyonu yürütüyorlar.

'LANET OLASI BARONU KORUYANLAR KİM? '

Bu işlere dikkat etmek lazım. Bu işlerde dün meclisteki konuşmada değinildi. Bunun torbacısı yakalanıyor içeride. Kullanıcısı yakalanıyor içeride. Temini kolaylaştıran içeride. Bu uyuşturucunun baronu yok mu baronu? Bu uyuşturucu baronları nerede? Menşei ülke belli; Kolombiya'dan kalkmış. Gelen gemi belli, istihbarat alınmış. Vardığı liman belli. El konulan uyuşturucu belli. Çünkü bunu, bu operasyonu namuslu gümrükçüler, ihbar alan namuslu narkotikçi polisler yapmış. Peki bunu getiren, o gemilerle gemiciklerle getiren, lanet olası baronu koruyanlar kim? Nerede o baron? Nerede o baron?

'İKTİDAR CEPHESİ GÜÇ SAVAŞLARIYLA YAKAR TOPU BİRBİRLERİNİN TARAFINA ATMAYA BAŞLADILAR'

Küçücük küçücük bitlerle uğraşıyor. Pire torbası olmuş bir hayvan var ortada; nerede o, nerede? Ve herkesin bildiği bir gerçeği, herkesin üzerinde konuştuğu bir gerçeği şimdi iktidar cephesi güç savaşlarıyla, yakar topu birbirlerinin tarafına atmaya başladılar. Şu kadarını söyleyeyim; böyle işlerin şakası olmadığından, böyle kirli istihbaratların tarafı olmadığımızdan, AK Parti tarafından tarafımıza iletilen birtakım kirli istihbaratları -öyle gizli mizli bazı yerlerde duyuyorum, CHP bunu açıklamadı... Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gidin bakın bakalım. Cumhuriyet Halk Partisi kendisine AK Partili kaynaklardan iletilen hangi istihbaratları yollamış.

'FINDIK KADAR AKLINIZLA...'

Ama ben hep şöyle yaparım arkadaşlar; bizim otobüsün üstünden de, bu kürsüden de bize gelen ve doğruluğundan emin olduğumuz hiçbir bilgiyi gizlemeyiz. Gereğini yapmıyorlar ayrı. Ama bunu AK Parti içinde birbirine operasyon çekenler, kendi planlarınca CHP'yi kullanarak bir taht savaşı yapıyorsa; ben önce onu bir Ankara Cumhuriyet Başsavcısı'na bir göndereyim bakalım. Devletin kayıtlarına geçsin. Bunlar önce bir birbirini yesin. Nasıl olsa o bilgiyi kimin oraya yolladığı tarihiyle sayısıyla belli. Şu kadarını söyleyeyim; fındık kadar aklınızla Türkiye'nin kurucu partisini kendi içinizdeki taht savaşlarına, evlatların, mahdumların, bakanların, bakan eskilerinin kendi içinizdeki kirli savaşına alet edemezsiniz. Düştüğünüz çukurda boğulun be! Düştüğünüz çukurda boğulun!

'SİHA'LARDAN UTANMIYORLAR, DÜŞMESİNE SEVİNİYORLAR'

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin dış politika beceriksizliği artık Türkiye'de her bir vatandaşı tehdit eder durumda. Şöyle düşünmeyin; yani yanlış işler yaptı, ülkenin başına dert... Yok! Başınıza her an bir Rus İHA'sı düşebilir. Düşebilir! Çünkü öyle bir hale getirdiler ki memleketi, şu anda Ankara'ya, ülkenin başkentine, Elmadağ'a kadar kontrolsüz SİHA geliyor; gelmesinden utanmıyorlar, düşürdük diye övünüyorlar. Balıkesir'e düşüyor, Kocaeli'ne düşüyor; SİHA'lardan utanmıyorlar, düşmesine seviniyorlar. Düşmeyenleri ne yapacağız, düşmeyenleri?

Ama esas sorunu bir dile getirmek lazım. Tehdit açıkça ortadayken, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hazırlıklarından sorumlu olan yürütme tarafından, güvenliğimizi zafiyete düşürecek yanlış politikalar uygulanmış ve uygulanmaya devam ediliyor. Hiçbir analiz yapılmadan, teknoloji transferi olmadan S-400 sistemi hepinizin gözü önünde, hepimiz şahidiz ki tek kişinin kararı, tek kişinin inadıyla alındı. O dönemde bölgemizdeki tüm devletler hava kuvvetlerini ve savunma hatlarını genişletirken Türkiye büyük bir sıkıntının içine düştü. 13 yıldır tek bir savaş uçağı alamadık. Neden? S-400 konusundaki pervasızlıkla ortağı olduğumuz F-35 projesinden atıldık. İçeride 1,5 milyar dolar paramız var, paramızı da vermiyorlar. 6 tane üzerinde al bayrak işli, 4 tanesinin pilotlarımızın eğitimine gittiği F-35'i 8 senedir, 10 senedir orada tutuyorlar. Diğer taraftan şimdi uğraşıyoruz olsun diye Eurofighter alınamamış. F-16 yeni nesil alınamamış. F-16 modernizasyonu yapılamamış. O hale düşürdüler. Şimdi İsrail kalktı mı, bizim F-16 kalktı mı... Efendim, 6 dakika 4 dakika o bizi görüyor, biz onu görmeden uçuyoruz. Yunan'ın yeni nesil F-16'sı -ki F-35 onda da var- bizim F-16 ile karşılaşıyor; 1 dakika 50 saniye o bizi görüyor, biz onu görmeden uçuyoruz.

2016'da, 2019'da davulla zurnayla S-400'ler gelirken, canlı yayında ya: Rusya'dan kalktı, haritada gösteriyor, uçak ne var içinde? Takip ediyoruz haritada, S-400'lerimiz geliyor. İniyor, 16 televizyon canlı yayında, S-400'ler geldi. Sanki Türkiye kendi yapmış olduğu bir savunma sistemini devreye alıyor. Sanki, onla övün! O zaman, o zaman ben de avcum patlayana kadar alkışlarım.

'YALVAR YAKAR ALDIKLARI S-400'LERİ GERİ VERMEK İÇİN YALVAR YAKAR OLDULAR'

Bir yanlış stratejiyle getirdiler. Erdoğan'a soruyorlar 'Nerede duruyor?', durması gereken yerde. Nerede biliyor musunuz? Mürted Hava Üssü'nün hangarında duruyor. Çünkü öbür taraftan hesap etmediği birtakım işler olup da ambargoları yiyince; kur kuramıyor, vur vuramıyor, yolla geri yollayamıyor.

Gitmiş şimdi Putin'e, 'Acaba geri alsan? S-400 aldım ya, onu geri alsan?' Nereden öğreniyorsun bunu? Bloomberg'den. Var mı yalanlayan? Ömer Çelik: Ömer Çelik, bizim parti sözcüsü bir şey söylediğinde, grup başkanvekili bir şey söylediğinde, biz bir şey konuştuğumuzda 7 dakika içinde Twitter'a sarılan Ömer Çelik; 7 gün 7 saat oldu Bloomberg yazdı bunu. Yassana 'Yok öyle bir şey'. Yalvar yakar aldıkları S-400'leri geri vermek için yalvar yakar oldular.

'PUTİN TEPEMİZDE RUTİN ŞEKİLDE İHA UÇURUYOR'

Ve F-35'ten atılarak 13 yılımızı kaybettik. F-400 meselesinden, S-400 meselesinden dolayı 8 yılımızı kaybettik. Ve şimdi hava savunma sistemini -şakası yok kimsenin- hava savunma sistemini Putin'e söz verip: Şimdi Putin dedi ya; 'Ondan değil bizden, daha pahalıya alacaksın', tamam. 'Çin'e vergi koyacaksın', tamam. 'Benim uçakları alacaksın', tamam. 'S-400'ü yollayacaksın', ne diyor? F-35 projesi '6. aya kadar bir şey olur' dedikleri, bu 6. aya kadar cesareti toplayıp S-400'leri verebilir diyor.

Putin'e deyince, Putin diyor ki buna; 'Senin hava savunma sistemin çok sağlam anlaşilan.' Putin tepemizde rutin şekilde İHA uçuruyor arkadaşlar. Putin rutine bağladı İHA'ları. Tabii bu işin bir de ahalinin konuştuğu tarafı var, kitabın ortasından.

'HAVA BOMBARDIMANIYLA 34 TANE ASKER ŞEHİT OLDU'

Geçmişte bir Rus savaş uçağı düştü. Devrin başbakanı, ilk söylediğimde de alındı, onun yetkisinde zaten. Yani Başbakan söylüyor Genelkurmay Başkanına eskiden parlamenter rejimde, angajman kurallarını. Ben deyince sanki onu eleştiriyormuşuz gibi alındı Sayın Davutoğlu. Davutoğlu Başbakan, yetkisiz tarafsız Cumhurbaşkanı, 'Ben düşürdüm uçağı' diye Davutoğlu ile yarışa girdi. Angajman kuralına göre uçak düştü ya: Ardından, bu millet siz bunu söylemediniz de unuttu mu sanıyorsunuz? 34 tane asker şehit oldu hava bombardımanıyla. O neye karşı yapıldı?

Sonra kalkıp da Rusya'ya gidip, Rus televizyonunda nakavt olmuş boksöre sayar gibi iki dakika saydırmadılar mı sana kapıda bekletip? Rus resmi televizyonu; 'Erdoğan'ı Putin kapıya aldı' diyor, '2... 1.59... 1.58... aklın başına gelsin diye döndürüyoruz' diyor. Bu hallere düşürdü memleketi, bu hallere!

Bu milletin aklını, ferasetini çok hafife alıyorsunuz. Sen İngiliz İstihbarat Örgütü'ne, MI6... Başında şimdi görevi yakında bırakacak olan Türkiye'nin eski, Türkiye'deki eski İngiliz Büyükelçisi var. Gelecek, İstanbul'un orta yerinde, İngiltere Başkonsolosluğu'nda, İngiliz istihbaratının 'sessiz kurye' dediği muhbir hattının lansmanını yapacak. Rusya'ya sınır ülke Türkiye'de, Rusya'da rejimden rahatsız olanlara 'dijital ajanlık' teklif eden programı tanıtacak. Putin de diyecek ki sana: 'İyi yaptın, ev sahipliği yapmışsın. İkiniz de NATO ülkesisiniz falan.'

İngiltere bunu hangi bir başka ülkede yapmaya o ülkenin diplomatlarını, dışişleri bakanını, o ülkenin yürütmenin başındaki insanı ikna edebilir? Rusya'nın çevresindeki hiçbir ülkede yapamayacaklarını o ülkeler yaptırmaz. Diplomasi bilen hiçbir ülke yaptırmaz. Birinden müttefiksindir, öbüründen sınır komşusundur, ilişkin vardır.

'TRUMP'A TESLİM OLANLARA YAZIKLAR OLSUN'

Gidip de sen istihbarat örgütüne 'Rusya'nın içindeki muhalifler bana başvursun' deyip o tanıtımı burada yaptırıyorsan; Putin tependeki İHA'yı böyle rutine bindirir. Bunu bu ülkeye yaşatmaya, o Türkiye hava sahasına giren bir tane bile İHA'ya engel olmayıp onun gereğini yapamayan, aldığı S-400 için alırken yalvar yakar, verirken yalvar yakar olan, kendisine meşruiyet vereceğim diye kendisini parmağında oynatan Trump'a teslim olanlara yazıklar olsun kardeşim!

KARTALKAYA, İŞ CİNAYETLERİ, ŞEHİTLER, UÇAK KAZASI, DİLOVASI, POLİS İNTİHARLARI...

Yılı kapatıyoruz. Acılarla, adaletsizliklerle: Sadece ilk anda aklıma gelen altı tanesini yazdım. Kartalkaya'da 36'sı çocuk, 78 vatandaşımız yanarak hayatını kaybetti. 91'i çocuk, 1956 işçimiz iş cinayetlerinde katledildi. 12'si metan gazından, ikisi güneş altında bekletilmekten... 20'si uçak kazasında, 34 kahraman askerimiz şehit oldu. Dilovası'ndaki kaçak iş yerinde üçü çocuk, yedi kadın yanarak öldü. 349 kadın, kadın cinayetlerinde katledildi. Bir yılda sadece 85 kahraman polisimiz intihar etti görevi başında.

Böyle bir yılı kapatıyoruz. Kamu diyor ki; bir ülkenin nasıl yönetildiğini görmek istiyorsan, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bak. Bu ülkede insanlar böyle ölüyor, insanlar böyle ölüyorlar. Millet çarşıdan, pazardan filesi boş dönmemek için havanın kararmasını, güneşin batmasını bekliyor. AK Parti'nin kara düzeni, cilalı taş devrinde insanlığın bıraktığı toplayarak geçinme, toplayarak yaşama, toplayıcılık dönemini pazardan ezik, atılmışların toplanmasıyla, bir gün önce satılamayan ekmeklerin yarı fiyatına alınmasıyla, yırtıldı diye kenara atılan yufkanın bayatlanınca beşte bir fiyata alınıp suyla ıslatılmasıyla tanıştırdılar bu ülkeyi. Bunların hepsi 2025 yılında AK Parti'nin kara düzeninde oldu.

2018'de Tayyip Erdoğan bu ülkeyi yönetmek için yetki isterken dedi ki; 'Şirket gibi yöneteceğim.' Vallahi dediğini yaptı. Turizm Bakanı atadı; oteller zinciri var, seyahat şirketi var. Milli Eğitim Bakanı atadı; okul zincirleri var. Sağlık Bakanı atadı; hastane zincirleri var. Onlar da geldiler ve bu şirketin başına geçtiler. KADAŞ: Kara Düzen Anonim Şirketi. Madem yıl bitiyor, KADAŞ'ın faaliyet raporuna bir bakalım. KADAŞ'ın faaliyet raporuna:

Bakan, Türk gençlerine, Türk iş adamlarına neden vize verilmediği, vize sorunu var deyince; gençler vize verilmiyor çünkü Türk gençleri gittikleri yerden dönmüyor diye vize sorununun sorumlusunu yurt dışına giden gencin geri dönmemesi olarak söyledi. Pasaportumuzun saygınlığı bir yılda 10 sıra birden geriledi. Amerika Birleşik Devletleri'nin Ankara Büyükelçisi, Trump, Erdoğan'a onda olmayan meşruiyeti veriyor dedi. Amerikan Dışişleri Bakanı 5 dakika randevu için kapımızda yalvarıyorlar diye söyledi. Bizim TikTokçu Hakan bunlara tık çıkarmadı. Varsa yoksa TikTok yaptı, TikTok yaptı.

Aktrolller çetesi siyasete darbe yaptı. Yargıya güven yüzde 20'ye düştü. Cezaevleri doldu taştı. Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına birinci kademe mahkemeler uymamaya, AİHM'i hiçbiri uygulamamaya başladı. 'Gözaltına alınıyorum' yılın cümlesi oldu. Adalet Bakanımız günde iki kez 'Türkiye hukuk devletidir, Türkiye hukuk devletidir' dedi, bakanlığa geri girdi.

Suç ve uyuşturucu çeteleri ülkeyi sardı. Daltonlar Çetesi kurucusu Can Dalton'a hapishanede pasta koydu, mum yaktı, canlı yayın açtı. 81 ilde Daltonlar Çetesi eş zamanlı olarak havaya ateş açtı. Can Dalton'un kuruluşunu kutladı: Joe Dalton hapisteyken gerçek Daltonlar bu güçte değildi. 13 belediyeye kayyum atandı, üçü bizim onu demin söyledim. 5 bin polisle il başkanlığımız basıldı. Milletvekillerimize bir karış mesafeden yüzüne gaz sıkıldı. Bir yılda 85 polis intihar etti, İçişleri Bakanı olacak -diğerlerine sıfat kullanmayayım ama bu kifayetsiz- 'Türkiye güvenlik alanında dünyaya örnek oluyor' dedi.

Enflasyon Avrupa'nın birincisi. Yoksulun kredi kartı ve avans hesabının faizi yüzde 95'e çıktı. Faiz ödemeleri tarihi rekor kırdı. Bütçe ilk günden 2.nokta trilyon açık verdi. Bakan Şimşek 'Borçlar düşüyor, bütçe düzeliyor' dedi. Yerli turist pahalılıktan yurt dışına kaçtı. Ayasofya'ya tırla girdi, Ayasofya'ya tır girdi. Turizm işçisinin tatil hakkı 10 günde bire düştü. Kartalkaya'da 78 insan cayır cayır yandı, Bakan lüks yatıyla Yunanistan tatiline çıktı, orada misafir ağırladı.

Bir yılda 80 bin hektar orman yandı. Et ve Süt Kurumu'nun müdürü kendi şirketinden et ithal etti. Çiftçi afetlerde çaresiz kaldı. Afetlerde söz verilenler ödenmedi. Şap hastalığı besiciyi bitirdi, Bakan 'Tarımda çok iyiye gidiyoruz' dedi.

KADAŞ'ın bir yıldaki bilançosu: MESEM'lerde 17 çocuk can verdi. Devlet okullarında beslenme ve hijyen krizleri durmadı. MEP Akademisi ile öğretmen diplomaları yok sayıldı. Atanmayan öğretmen sayısı 1 milyona çıktı. Bakan 'Devlet okulları çağ atladı' dedi, kendi çocuğunu koleje yolladı. Allah'ı var, bu önceki gibi özel okul zincirinin sahibi değil, müşterisi bu, müşterisi. Senin çocuğunu devlet okuluna yollayıp sabunsuz bırakıp, kapısını bekçisiz bırakıp kendi çocuğunu lüks okullarda okutan bu.

Bir yılda 1956 işçi denetimsizlikten öldü. Asgari ücret ve emekli aylığı açlık sınırının altında kaldı. Dilovası'nda üçü çocuk yedi işçi yanarak can verdi. İki büyük işçi grevi 'milli güvenlik' bahanesiyle yasaklandı. Milli güvenlik! Yani savaştasın, Makine Kimya Enstitüsü'ndeki işçi yapmaz da grev yapacağım diyor: Dur kardeşim senin işin şimdi grev yapmak mı demek için anayasaya konmuş maddeden bu yıl iki tane büyük işçi grevini ertelediler. Bakan kendisini atayanın talimatıyla CHP'li belediyeleri silkelemekle uğraştı.

ÖZEL'DEN MANSUR YAVAŞ'A: 'ALNINDAN ÖPÜYORUM BAŞKANIM'

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Mansur Yavaş, Ekrem Başkan'ın ardından, Ekrem Başkan'ın Silivri'ye konmasıyla birlikte AK Parti'nin hedefe koymaya çalıştığı yeni ismimiz. İkide bir soruşturma izinleri vermeye kalkıyorlar. Dün gene bütün televizyonları kırmızıya boyadılar 'Mansur Yavaş'a soruşturma izni verildi' diye. Neymiş diye bir bakınca insan gerçekten gurur duyuyor.

Mansur Yavaş'ın soruşturma izni: Ankara'yı parsel parsel satan Melih Gökçek döneminde İncek'te 90 hektarlık alan için fahiş inşaat emsalleri verilmiş. Fahiş! Kendisi görevden el çektirilince yerine gelen Mustafa Tuna -Allah'ı var AKP ile uyumsuzluk derecesinde dürüst bir insandı, zaten bir daha aday da yapmadılar- yerine gelen Mustafa Tuna döneminde yapılan plan değişikliğiyle inşaat emsalleri düşürülmüş. Mansur Yavaş döneminde de aynı bu şekilde haksız yere verilen, olmadık ilişkilerle verilen bu emsallere karşı direnilmiş ve o katlar verilmemiş. Kazanılmış hak kararı alanlar başvurular falan yapmışlar, suç duyurusunda bulunmuşlar. Mansur Yavaş'ın suçu; Melih Gökçek'in rantta açtığı, fahiş emsal verdiği yerlerde bu yapılaşmaya izin vermeme suçu. Alnından öpüyorum başkanım, alnından!

Bu Mansur Yavaş'ı ben alnından öptüm ya partimiz adına: Ben bütün vatandaşlarımızı, başkentimizi bu yamyamlardan kurtarıp Mansur Yavaş'a teslim eden, o oyları veren herkesin alnından öpüyoruz, herkesin.

2025 yılı artık siyaseten tükenen AK Parti'nin malum darbe yılı oldu. Ama biz bu darbeye karşı mücadeleyi seçtik. Teslim olmadık. Yerimizde oturmadık, partide oturmadık. Hep birlikte ayağa kalktık ve 9 ayda 76 tane eylem yaptık. Yarın 77'ncisi Kağıthane'de. Yaz gelirken, nisan mayıs iyi de bu yazın nasıl olacak, her çarşamba İstanbul'da eylem dediler. Üniversiteler kapandı öğrenciler gitti dediler. Hava 42 derece oldu dediler. Millet tatilde memlekette dediler. Bu sıcakta kimse gelmez dediler. İstanbul'da milyonlar kendi iradelerine sahip çıktı. 42 derecede Sancaktepe'yi dolduranları da, geçtiğimiz hafta tir tir titrerken Çatalca Meydan'dan ayrılmayanları da: Yarın ki bir kez daha göstereceğiz hiçbir yer AK Parti'nin değil, artık her yer ve Kağıthane de milletin kalesidir!

Aralığın sonunda dondurucu soğukta darbeye direnenlere selam olsun! AK Parti yazın serin, kışın sıcak salonların partisidir; Cumhuriyet Halk Partisi meydan meydan büyüyenlerin partisidir!

2026'da sizlere umut, mücadele ve iktidar vadediyorum! Endişesi olan var mı? Hiç meydanların salona yenildiğini gördünüz mü? Meydanlar kazanır, millet kazanır, halk kazanır, biz kazanacağız! Yolumuz açık olsun, yürüyelim arkadaşlar!

Kaynak: Cumhuriyet